Druz İş Sağlığı Uzmanı | İSG Nasıl Kurtulur?
Eğitim
İSG Nasıl Kurtulur?

İSG NASIL KURTULUR - İSG’NİN EN TEMEL ÜÇ SORUNU VE ÇÖZÜMÜ


1. SORUN: Ülkemizde yerleşik İSG Kültürü ve bilinci son derece düşük seviyededir. Bu bilince sahip olan ender bulunan kişi ve kurumlar da; yasal zorunluluklar nedeniyle konuyla ilgilenmek zorunda kalanlar ile yabancı sermaye ortaklığı nedeniyle duyarlılığı olmak zorunda kalanlardır. Tüm taraflarıyla beraber, ülke çapında bu kültürün yükseltilmesi şarttır.

ÇÖZÜM: İSG konusunda kültür yükselmesi; mevzuat değişiklikleriyle, yaptırımlarla değil; ancak eğitimle mümkün olabilecektir. İlköğretim seviyesinden itibaren tüm eğitim müfredatlarına, kademeli olarak artacak şekilde İş Sağlığı ve Güvenliği içeriği dahil edilmelidir. Yetişkin çağına gelmiş (işveren de olsa, çalışan da olsa) bireylerin,  “bana bir şey olmaz” paradigmasından; ideal bir İSG bakış açısına evrilmesini beklemek, havanda su dövmekten farklı olmayacaktır.
 
2. SORUN: İSG hizmetleri kapsamındaki tüm zorunluluklar (İSG profesyoneli hizmet alımı, kurul toplantıları, eğitimler vs.), işyerlerinde “-mış gibi” yapılarak, kağıt üzerinde ve yasak savma amaçlı bir şekilde yerine getirilmektedir. Doküman bazında gerekliliklerini yerine getiren işletmelerde bile, gerçek manada pratiğe yansıyan İSG önlem ve düzenlemeleri olmadığı görülmektedir. Bunda en temel sebep de; İSG hizmetinin sunulacağı tarafların, İSG konusuna soğuk yaklaşmalarıdır.
ÇÖZÜM: “Balık baştan kokar” sözü gereğince; İSG konusunda üst yönetim/işverenin duyarlılığı oranında o işletme İSG konusunda iyi veya kötü örnek olmaktadır. İşverenin sahip çıkmadığı, hatta gereksiz gördüğü ve olabildiğince kaçındığı bir konuda; işçilerin de yaklaşımı, işvereninkinden farklı olmayacaktır.
İSG Profesyoneli istihdamında İşveren, bu hizmeti anlamsız ve gereksiz masraf olarak görmektedir. Bu profesyonellerin önerilerine de olumsuz önyargı ile yaklaşmaktadır. Devamında; örneğin, Çalışanlara İSG eğitimi verilmek istendiğinde; İşveren bu eğitimin gerekliliğini sorgulamakta, olabildiğince direnmekte, sonrasında eğitim süresi vb. konularda pazarlık yapmaktadır. Bu anlayıştaki işverene bağlı kalfa ve işçiler de; eğitime katılmamak konusunda direnç göstermekte, eğitim süresinde geçirdiği her dakikayı kayıp zaman olarak görmekte, eğitimde isteksiz ve algıları kapalı bir halde bulunmaktadır. Dolayısıyla “davranış değişikliği” oluşturması beklenen eğitimde, her türlü olumsuz faktörle karşı karşıya kalınmaktadır.
İSG Mevzuatlarımızda temel hedef kitle, çalışanlar olarak algılanmaktadır. Halbuki; öncelikli olarak hedeflenilmesi gereken kesim, işverenler olmalıdır. İşverenlerin İSG paradigması olumlu anlamda yıkılarak, bakış açıları değiştirildiğinde (işverenlere özgü eğitimlerle vs.); işverenler, çalışanlarının da bu bilince ve bakış açısına sahip olmaları gerektiğini anlayacaklardır. Dolayısıyla, yasal karşılığı ve yaptırımları olmasa bile, örneğin kanunen İş Güvenliği Uzmanı hizmeti zorunlu olmasa dahi bu hizmetin ihtiyacını kendisi hissedecek, ücretinden ziyade nitelikli İSG profesyoneli arayışında olacak; aynı şekilde, çalışanlarının gerekli eğitimleri almaları konusunda da kendisi proaktif bir tutum sergileyecek, çalışanlarını teşvik edecektir. İşveren-İSG Profesyoneli çatışması da son bulacak, işbirliği ile ortak hedefe yürünebilecektir.
Özetle; öncelikli olarak, İşverenlerin İSG algısı değiştirilmelidir.
 
3. SORUN: İSG konusunda özerk bir kanun ve tüm aykırılıklar için düzenlenmiş yaptırımlar olmasına rağmen; ülkemizdeki genel sorun, bu sahada da kendini göstermektedir: Mevzuat yeterli, uygulama yok! İSG kültürü yerleşinceye kadar, yasal yaptırımlarla sağlanmak istenen düzenin geldiği nokta şöyle özetlenebilir: Ceza endişesiyle Hekim ve Uzman çalıştırmaya başlayan İşverenler, bu hekim ve uzmanın yaptığı faaliyetlerle belki ilk kez İSG ile tanışma fırsatı bulmuşlarken; bu hizmeti almayanların herhangi bir ceza ile karşılaşmadığını gördüğünde kendisi de vazgeçmekte ve sistemin dışına çıkmaktadır. Teoride caydırıcı olan hükümler, uygulanmadığında inandırıcılığını yitirmektedir.
ÇÖZÜM: “Denetlemediğini ölçemezsin, ölçemediğini geliştiremezsin” prensibi doğrultusunda; İSG’nin yerleşme sürecindeki sacayağı olan Kanun-Teftiş-Yaptırım ayaklarının en aksak ayağı olarak görülen Teftişlerin “sık, adil ve anlamlı” olarak hakkıyla yapılması sağlanmalıdır. Aykırılık durumunda göz yumma veya mühlet tanıma(süre verme) gibi uygulamalar olmamalıdır. Bakanlıkça, sistemden eksikliği görülen hizmetlerle ilgili, işverenlere uyarıcı yazılar yazılmalıdır.
 
Minör 3 madde:
- Siyaset ve bürokrasi, idarecilerde aranan en önemli özellik olan “adaletli olma” ilkesinden taviz vermemelidir. Kanun çıkartırken tüm taraflara adil davranmalı, uygulamada da herhangi bir “kollama” görüntüsünden kaçınmalıdır.
- İSG hizmetlerinin, kağıt üstünde verilmesini (hatta sıkça “veriliyormuş gibi gösterilmesini”) yeterli görmemeli, hizmetin “nasıl” verildiğini, kalitesini denetlemeli, bununla ilgili parametreleri belirleyip değerlendirmeli.
- Uzmanın, maaşını işverenden alması, mesleki bağımsızlığına en büyük engel!
 
NOT: Bu yazı yazıldığında, 1 Temmuz 2017’de yükümlülüğü başlayacak kurumlarla ilgili erteleme müjdesi dolaşıyordu haberlerde.
Kanun, defalarca ertelendi. Yönetmelik hükümleri onlarca kez değiştirildi. Piyasanın güvenip dayanabileceği, buna göre düzen kurabileceği bir istikrar yok. Yap-boz’larla inandırıcılığını yitirmiş bir üstyapıya ve sektör planlayıcılarına mahkum, tüm tarafların üçmaymunu oynadığı “-mış gibi” yapmaya devam..
Bu seferki erteleme için, “altyapı eksikliği” gerekçe gösterildi ya, herkes farkında ki; asıl sorun, bu altyapı planlamasını organize edemeyen ve beş yıldır kuma gömülü başlarla bugünü öngöremeyen “üstyapı eksikliğinde”!

Dr. Kemal KARATAŞ
İşyeri Hekimi